Advertisement

Çocukluğum derken 1950’li yılların sonları ile 1960’lı yıllardan söz ediyorum. O dönemi bugünlerle karşılaştırıyorum. Ya ben değiştim ya toplum değişti, bugünlerle o günler arasında pek bir benzerlik kuramıyorum. Bayramlar o dönemde de tatil demekti. Ama, tatil babamın işe gitmemesi olarak anlaşılırdı. Gerçek tatil babamın yıllık izniydi ve yazın birkaç hafta bir sayfiye kasabasına giderdik. Bu anlamda, bayramlar bizim için tatil değil, büyüklerimizi ziyaret etmekti. Çocukluğumdan hatırımda kaldığı kadar sabah erkenden kalkılırdı. Babam abimle beni bayram namazına götürürdü. Cami tıka basa dolu olurdu, genellikle de caminin dışında kendimize bir yer bulabilirdik. Yağmurlu bayram sabahları benim için gerçek bir eziyetti. Vaaz, cami deneyimimin en sıkıcı tarafıydı. Vaazdan pek bir şey anlamadığımdan olacak, ne zaman namaza başlayacağız diye babamı devamlı rahatsız ederdim. O da benim susmamı söylerdi. Eve gelip bayramlık elbiselerimizi giyerdik. Camideki sabırsızlığımın ana nedeni de galiba yeni elbiselerime kavuşma isteğiydi.

BAYRAM ZİYARETLERİ

Önce babaannemin daha sonra babamın babası dedemin mezarlarını ziyaret ettikten sonra anneannem ve dedemin evine gidilirdi. Öğle yemeği onlarda yenirdi. O ziyaretin en güzel tarafı da tatlılar yendikten sonra anneannem tarafından bize verilen mendil ve paraydı. Mendil o denli ilginç olmazdı, ama o yıl ne kadar para alacağımız abimle aramızdaki tartışma konularından biriydi. Önceleri abime daha yüksek harçlık verirlerdi, ben bozulurdum. Daha sonra ikimize de aynı parayı vermeye başladılar. Akşamüstü babamın halası ziyaret edilirdi. Akşam yemeği orada yenirdi. Orada da bizlere mendil ve para verilirdi. Sanki anlaşmışlar gibi, genellikle aynı miktarda para alırdık. Gece eve geldiğimizde kazançlarımızı hesaplar bayramın birinci gününü bitirirdik. Bayramın ikinci günü evde otururduk. Anne ve babama misafirler gelirdi. Biz çocuklar bir gün önce aldığımız paraları harcayacak lunapark gibi yerlere giderdik. Üçüncü gün araba vapuru için saatlerce kuyrukta bekledikten sonra Anadolu yakasında babamın amcası ziyaret edilirdi. Orada bizlere mendil, kesme sakız ve para verilirdi. Araba vapuru deneyimi bayramın üçüncü gününün en güzel tarafıydı.

DEĞİŞTİK

Artık bayramlar gerçek tatil oldu. Herkes bir yerlere gidiyor. Yollar araba dolu. Trafik kazaları ve ölüm bilançosu bayram sonrasının en önemli haberleri arasında. “Artık Herkes Milyoner” kitabını hazırlarken gazete arşivinde çocukluğum döneminde bayram sonrası trafikte ölüm bilançosunu özellikle aradım. Bir habere rastlayamadım. O dönemde herkes evinde oturduğundan, bayram büyükleri ziyaret etmek olduğundan bayram trafiği diye bir şey söz konusu değildi. Trafik kazaları haberleri genellikle yurtdışında çalışan vatandaşlarımızın yazın tatil için Türkiye’ye geldiklerinde yaptıkları trafik kazalarıydı. Toplum elbette değişiyor. Çocukluğum döneminde kişi başına milli gelir 200 dolar bile değildi. Arabası olan aile elle gösterilirdi. Bugün gibi sokak kenarları park edilmiş arabalarla dolu değildi. On daireli bir apartmanda telefonu olan aile sayısı sıfır ya da birdi. Şimdi kişi başına gelir 10 bin doların üzerinde. Ailelerin 3-4 günlük bayramları da tatile döndürecek harcama gücü var. Yetmezse, bir sonraki hafta sonu ile birleştirip 9 gün tatil yapabilme olanağı var. Bütün bunlar çok güzel de, çocukluğumun bayramları bir başka güzeldi. Kazasız belasız iyi bayramlar dilerim.