Advertisement

Son dönemlerde Hem Ortadoğu hem de Batı’da yaşanan terör olayları ve yeniden gündeme gelen jeopolitik riskler, krizin sadece Türkiye’ye özgü olmadığını bir kez hatırlattı. Durum böyle olunca başta G20 zirvesi ana gündemi olmak üzere tüm liderlerin gündeminde yine terör saldırıları, Ortadağı politikaları, Suriye müzakeresi ve mülteci krizi yer aldı…

Peki jepolitik risklerin bu denli  arttığı ortamda yatırımcı tercihi nasıl şekilleniyor?

2001 yılında ABD 11 Eylül saldırılarından, 2004 Madrid ve 2005 Londra saldırılarına kadar batıda çok sayıda can kaybının yaşandığı ve yankı bulan terör saldırlarında başta hisse senetleri olmak üzere piyasa her seferinde sert değer kayıpları ile tepki gösterdi. Ons Altın ve Petrol gibi emtia ürünlerinde ise bu saldırı haberlerinden sonra her jeopolitik riske verilen cevap gibi genelde ani yükselişler kaydedildi. Fakat hem son Ankara saldırısı hem de Paris’de yaşanan gelişmelere piyasanın farklı sermaye araçlarından yaşanan çıkış ile tepki gösterdiği ve hisse senetlerinin bu ortamdan en az etkilenen sermaye grubu olduğu dikkat çekiyor.

Emtia “out”, tahvil “in” mi?

Paris saldırıs sonrası Avrupa ve ABD hisseleri 1 Eylül sonrası başladıkları ralliye ( 1 Eylül sonrası MSCI Dünya endeksi %10 üzerinde yükseldi) devam ederken, özellike son 1 haftada küresel hisse senetlerinin piyasa değeri 700 milyar dolar arttı ve Paris Cac 40, Dax vb endekslerde %2 üzerinde yükseliş yaşandı. Öte yandan küresel tahvil piyasasına yaşanan girişlerle ABD 10 yıllık getirisi %2,34’den %2,24’e ve Almanya 10 yıllık da %0,61’den %0,49’a geriledi. Üstelik hala Aralık ayında FED’in sıfır faiz politikasını bitirip sıkılaşmaya gideceği ihtimali ve buna bağlı future fiyatlama %70 üzerindeyken ABD’de getirilerin gerilemesi oldukça ilginç..  Fakat  aynı süreçte emtia fiyatlarında yaşanan sert düşüş (Bloomberg emtia endeksi -%2’ye yakın değer kaybetti), özellikle ons altın fiyatlarının 1070 dolar altına gerilemesi ve Brent petrolün ilk tepki olarak 43 dolara kadar gerilemesi, tahvillere yaşanan talebi daha anlamlı kılarak yeni güvenli liman algısını doğruluyor.  2015 kelimenin tam anlamıyla küresel likidite akışının emtiadan, tahvil ve endekse yöneldiği; öte yandan da terör olaylarının bile yatırımcı algısını hisse sentlerinden yana  eskisi kadar bozamadığı bir yıl oldu.



Diğer taraftan terörist saldırıların piyasa etkisi kadar temel ekonomik göstergelere ve dinamiklere etkisi de oldukça yıkıcı. Konu ile ilgili T24 sitesinde Vedat Özdan’ın yazısında kaleme alınan etkiler oldukça önemli:

“Terörist saldırıların, fiziki ve insani kayıplar yanında, tüketim, yatırım ve büyüme üzerinde de olumsuz etkileri var. Terörizm belirsizliği artırarak, risk algısını bozarak, iş yapmayı zorlaştırarak, borçlanma maliyetini artırarak, tüketici güvenini düşürerek, insanların tüketim ve yatırım tercihlerini değiştirerek, yabancı sermayeyi korkutarak, turizmi olumsuz etkileyerek, kaynakların daha az verimli alanlara harcanmasına yol açarak büyümeyi vurur.

Geçen ay IMF sitesinde, “Terörizmin Mali Sonuçları” (Fiscal Consequences of Terrorism, Serhan Cevik ve John Ricco, Ekim 2015) başlıklı bir çalışma yayımlandı. Çalışmanın sonuçları özetle şöyle:

Terörizmin en önemli mali sonucu, askeri harcamaların GSYH’ya oranının artması ve bu harcamaların toplam kamu harcamaları içindeki payının artması.
Terörist saldırılar sıklaştıkça ve hayatını kaybeden insan sayısı arttıkça, askeri harcamalar daha da fazla artıyor; devlet bütçelerinden eğitim, sağlık ve alt yapı yatırım amaçlı harcamalara daha az kaynak tahsis ediliyor. Terörizme karşı, gelişmekte olan ülkelerde ve düşük gelirli ülkelerde kamu finansmanı, zengin ülkelere göre daha korunmasız.Bütçe planlaması ve kaynak tahsisi kararı verilirken, terörist faaliyetlerin etkisi dikkate alınmalı.”*

*Bu bilgiler T24 sitesinde Vedat Özdan’ın makalesinden alınmıştır, detaylarını site üzerinden okuyabilirsiniz.