Advertisement

Eskiden finansal piyasalarda bir stres oldu mu hemen bir merkez bankası başkanı çıkar bir konuşma yapar, belindeki silahı ucundan gösterir ve piyasaları yatıştırırdı. Şimdi bazuka gösteriyor, ama piyasalar yatışmıyor.

Sürü psikolojisini tetikleyen şey bence, küresel talep yetersizliğinin kalıcı olduğuna artık herkesin inanması. Devlet para harcamazsa bu işin çıkışı yok. Sancılı bir uyum süreciyle varlık fiyatlarının düşüşüne ve küresel servet stokunun erimesine şahit olacağız.

Ben piyasaların durumunu Zerrin Özer’in bir şarkısına benzetiyorum. Hani diyor ya: Çalışmadan zengin olsam. Çok yiyerek zayıflasam. Evli olsam bekar kalsam.

Gerçekten insanlar parmak hareketleriyle aksiyon aldıkları sanal dünyada zengin olmanın yolunu da öğrendiler. Para kaybetmeye başlayınca yaygara yapıyorlar.

Şuna da şaşıyorum: Basel III ve AB direktifleri de bankaların kredi vermelerini zorluyor ve likiditenin kurumasına yol açıyormuş. Sanki sorun kredi arzını nasıl artırabiliriz sorunu. Sorun değişmedi. Halen kredi talebini nasıl artırabiliriz sorunu. Bunun için de mal ve hizmet üretimi lazım. Üretim için de ihtiyaç olması ve birilerinin para harcaması lazım. Devlet dışında para harcayabilecek kimse kalmadı.

26 Şubat tarihinde Şanghay’da G20 Maliye Bakanları ve Merkez Bankası Başkanları toplantısı var. Bu toplantıdan bir adım bekleniyor. Bir tür küresel politikalarda koordinasyon beklentisi var. Şirketler ve hane halkı nezdindeki sürü psikolojisini durduracak, Plaza Accord türü bir anlaşma beklentisi var.

Wall Street halen “ölü talebi” “beleş parayla” canlandırmaya devam edilsin istiyor. Bunun reel ekonomiye etkisi ortada. Artık Bernanke’nin “refah etkisi” bitti.

Kar resesyonu önemli bir sorun. Siyasi iktidarsızlık sorunu var. Siyasilerin birşey yapabileceğine piyasalar inanmaz oldu.

Artık talebi yeniden nasıl canlandırırız sorusundan ziyade, küresel satış dalgasının bir tür krize dönmesini nasıl önleriz kaygısı ağır basmaya başladı.

Plaza Accord şu: 1985 yılında New York’ta Plaza adlı bir otelde G5 Maliye Bakanları toplandı. ABD, İngiltere, Batı Almanya, Fransa ve Japonya. ABD dolarının zayıflaması için karar aldılar.

Plaza Accord G20 gündemine daha önce de gelmişti. Seul toplantısında. Antalya Zirvesinde de aynen şu dendi: “Düzenli bir şekilde dolar dışı para birimlerinin dolara karşı biraz daha değer kazanması istenir. Bakanlar ve Başkanlar bunu yapmanın yararlı olacağı zaman işbirliği içinde doların değer kaybetmesi için hareket etmeye hazırlar denildi.”

İkinci cümle aynen Plaza Accord’ta da vardı.

ABD doları değerlendikçe Yuan değer kaybediyor. Yuan değer kaybedince dünya Çin’e mal satmakta zorlanıyor. 1985 yılında da mantık aynıydı. Dolar çok değer kazanmasın, dünya zorlanıyor. Çünkü ondan önceki 7 sene dolar yüzde 50 değer kazanmıştı. Anlaşma sonrası dolar yüzde 40 değer kaybetti. Dünya biraz rahatladı.

1970’lerde serbest döviz kuru rejimine geçildi. Dolar 1978 – 1985 arasında yüzde 50 değer kazandı. 1995 – 2002 arasında da yüzde 35 değer kazandı. 7 yıllık iki trende bakılıyor ve şu söyleniyor. Dolar 4 yıldır değer kazanıyor. Daha önünde 3 yıl daha var. Dolar daha fazla değer kazanırsa özellikle de EM’ler borçlarını ödeyemez diye korkuluyor.

İşbirliği gerekiyor, ama birilerinin fedakarlık yapması lazım. Kim yapacak? G20 yıllardır Çin rekabetinden rahatsız. Herkes rekabetçi döviz kuru politikası yapıyor, ama herkes önce onlar vazgeçsin diyor. Plaza Accord Avrupa’ya ve oradan da dünyaya büyüme oranı transferiydi. Çünkü gelişen ülkeler borçluydu, dolar borçlarını ödemekte zorlanıyor ve dünya ticaret hacmi daralmıştı. Dünya o zamanlar iki kutupluydu ve ABD o zamanlar Batı’nın patronuydu. O zamanlar milyar dolarların konuşulduğu bir dünyaydı. Şimdi trilyon dolarları konuşuyoruz.

Para, maliye ve yapısal uyum politikalarıyla ilgili işbirliği koordinasyon, uyum beklentisi var. Bu uyumun da etkilerini göstermesi hemen olmaz. Zaman istiyor. Sancılı süreç devam edecek, ta ki Suriye sorunu bitene ve petrol fiyatları 40 doların üzerine çıkana kadar.

Umut edelim ki 26 Şubat G20 toplantısı bir türü “forward guidance” etkisi yapsın.